17 Eylül 2010 Cuma

Juve: Baş Aşağı Devam




Juve'de işler yolunda gitmiyor. 2006'daki şike skandalından bu yana kendine gelemeyen Bianconeri, Serie A'da 2 haftada alınan 1 puan sonrası Avrupa Ligi'ne de kötü başladı. Lech Poznan'la 3-3 biten beraberlik sonrası, La Gazzetta Dello Sport da bunu kapağına taşımış: Juve Datti Una Mossa/Juve Kendine Gel...

16 Eylül 2010 Perşembe

Tekrar Hoşgeldin Norveç


Norveç... Kuzeyin soğuk ve sessiz ülkesi... Hiçbir zaman İsveç ve Danimarka'nın popülaritesini yakalayamasa da, halinden memnun. AB'ye üyeliği elinin tersiyle itmiş, "azıcık aşım kaygısız başım" diyen bu refah ülkesi, kendini tekrar futbolla hatırlatma peşinde. 90'lı yılların kulüpler ve milli takım bazında Avrupa'nın en çok mesafe alan ülkesi Norveç, 1993 yılında milli takımlar bazında FİFA dünya sıralamasında 2.lik koltuğuna kadar yükselmişti. Nils Arne Eggen Rosenborg'da 13 yıl ard arda lig şampiyonluğu yaşarken, Egil Olsen'in yönettiği Norveç Milli takımı da üst üste iki kez 1994 ve 1998 dünya kupalarında boy gösteriyordu.
Norveç demek Rosenborg demekti neredeyse. Aradan geçen yıllar içinde Eric Mykland, Ole Gunnar Solskjær, Tore Andre Flo, Arne Riise gibi oyuncular Avrupa pazarında kendilerinden söz ettireceklerdi, ne var ki Norveç milli takımı bu süreçte büyük bir istikrar sorunu yaşamaya başladı. Olsen'in milli takımdan ayrılması ve Eggen'in Rosenborg'a vedası, Rosenborg-Norveç simbiyozunu alt üst etti ve Norveç de Rosenborg da bir daha toparlanamadı.

1994 Dünya Kupası Elemeleri Norveç Milli Takımı
Kjetil Rekdal, Stig Inge Bjørnebye, Rune Bratseth, Frank Strandli, Henning Berg, Mons Ivar Mjelde,
Karl Petter Løken, Mini Jacobsen, Frode Grodås, Lars Bohinen ,Erik Mykland
 
Norveç'in Fatih Terim ve Mustafa Denizli'si olan Olsen-Eggen ikilisi tekrar kolları sıvadı. Evet, 90'ların klasik Rosenborg-Norveç ikilisi tekrar sahaya inmeliydi. "Drillo" lakaplı Olsen yönetimindeki Norveç, hazırlık maçında Fransa'yı 2-1, EURO 2012 elemelerinde ise İzlanda'yı deplasmanda 2-1, Portekiz'i içeride 1-0 yendi ve "bu oyunda ben de varım" dedi. Kadro açısından bakıldığında bir Flo, Solskjær ya da Mykland gibi yıldızların olmadığı ortada. Ancak Eric Huseklepp, Steffen Iversen, John Arne Riise ve John Carew gibi önemli oyunculara sahipler. Alınan Portekiz galibiyeti ve oynadıkları oyun da saygı duyulacak bir takım olduklarını gösterdi. Olsen'in dediği gibi EURO 2012'ye katılma şansları 60% olsa da, bu başarıyı orda devam ettirmeleri zor gözüküyor. Ama gerçek şu ki, Norveç gümbür gümbür geliyor ve önümüzdeki bir kaç sene adından söz ettirecek.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Liverpool: Walking Alone?

Rafael Benitez'in görevden ayrılması ve kulübün içinde olduğu borç batağının gün yüzüne çıkmasıyla bir kriz dönemine girmiş olan Anfield canavarları, kurt hoca Roy Hodgson'ı takımın başına getirdi. Ligin ilk haftalarında alınan kötü sonuçlar ve oynanan kısır futbol Avrupa Ligi elemesindeki Trabzonspor galibiyetiyle unutulmuş olsa da, borçlar yüzünden Mascherano'nun Barça'ya satılması ve Hodgson'un yönetime yönelik eleştirileri kulübün geldiği son noktayı gösteriyor. Gitmesi beklenen Fernando Torres'in takımda kalacağını açıklaması ve Hodgson'un Fulham'da olduğu gibi Avrupa Ligi'ne göz diktiğini söylemesi umutları biraz olsun canlı tutmakta. Ancak, Premier Lig'de başarının bu sene bir hayal olduğunu düşünürsek, Avrupa Ligi'ndeki erken bir veda, takımda ister istemez yeni operasyonlara yol açacak ve borçların ödenmesi için Dirk Kuyt, Fernando Torres gibi isimler büyük ihtimalle takımdan ayrılacak. Galatasaray'ın kulübün borç batağında yüzdüğü bir dönemde, UEFA kupasını aldığını anımsarsak, Liverpool'un bunu başaramaması için bir neden olmadığını görürüz. Önemli olan yönetimin de Avrupa Ligi başarısının önemini kavraması ve finansal sorunları teknik kadroya yansıtmaması... Haraç-mezat satılacak futbolcular ve transfer söylentileri, taraftar tepkisi ve başarısızlıktan başka birşey getirmeyecek. Tam da bu noktada Hodgson'un "Torres satılık değildir" açıklamasına yönetimden de bir teyit gelmesi gerekiyor, çünkü bu açıklama taraftarı rahatlatmış, takımın kaybolan huzurunu geri getirmiştir. Ama görüyoruz ki Hodgson ve taraftar beraberken yönetim "You'll never walk alone" yerine "You can walk alone, I'm on my own way" demekte. Ne diyelim, umarız eski Liverpool'u tekrar görürüz.

14 Eylül 2010 Salı

Guus'un Türk'le İmtihanı

Türk Milli Futbol Takımı'nın başına geçerek kariyerinin belki de en riskli kararını aldı. Bakalım, futbolcu ve isim yapmış teknik adam mezarlığı olan bu ülkede salyangoz satmayı başarabilecek mi? Rusya milli takımıyla sözleşmesi henüz dolmadığı için ABD'deki hazırlık turnuvasında başında bulunamadığı ay-yıldızlılara Türk spor medyası o zamandan kahve falları açmaya başladı. Ama önemsemedi, "Türkiye'yi tanıyorum, orada çalıştım" dedi Guus Hiddink. Tanımak mı? Bizler ne kadar tanıyoruz ki bu ülkeyi, ülke futbolunu, bu medya hoyratlığını, bu yönetici yapılanmasını? Herhalde bileti birkaç kez kesilen Christoph Daum kadar... Bence tanıma Guus amca, tanımaya da çalışma. Sadece tanıt; kendini, felsefeni ve duruşunu. Bu sana da bize de yeter.